TSK Personelinin Müracaat ve Şikayet Usul ve Esasları

tsk-personelinin-muracaat-ve-sikayet-usul-ve-esaslari

Müracaat ve şikâyetler, TSK personel hukuku alanında en önemli mekanizmalardandır. Müracaat ve şikayet nereye yapılır? Müracaat ve şikayet nasıl yapılır? TSK personeli CİMER üzerinden müracaat ve şikayet yapabilir mi? Usulsüz müracaat ve şikayet yapan TSK personeline ceza verilebilir mi?  vb. sorular sıklıkla yöneltilmektedir. 

Müracaat ve şikâyetler, Türk Silahlı Kuvvetlerinde günlük hayatta her zaman uygulaması olan ancak çoğu zaman da sorun alanları yaratan kavramlardır. Asker kişilerin; sahip oldukları haklarını kullanmak, haklarının varlığını tespit ettirmek amacıyla yaptıkları talepleri müracaat, haklarının ihlal edilmesi halinde olay ya da kişiler hakkında yaptıkları talepleri ise şikâyet olarak nitelendirmek mümkündür. Anayasanın 74’üncü maddesi 1’inci fıkrasında vatandaşların kendileriyle veya kamu ile ilgili dilekleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahip oldukları, 2’nci fıkrasında başvuruların sonucunun gecikmeksizin dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirileceği ve 3’üncü fıkrasında herkesin bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahip oldukları belirtilmiştir. Başvuru hakkı ayrıca Anayasanın 36 ve 40’ıncı maddelerindeki hükümlerle de kuvvetlendirilmiştir. 

Mevzuatta idari ve yargısal anlamda müracaat ve şikâyetin çeşitli genel düzenleyici işlemlerde yer aldığı görülmektedir. Bu genel düzenleyici işlemlerin çoğunda müracaat ve şikâyet usul ve kuralları yönünden TSK personelini ayrık tutan ve özellikle sınırlayıcı bir düzenleme yer almamaktadır. Örneğin 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun bilgi edinme hakkına, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nun kamu denetçisine başvurma hakkına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ihbar ve şikâyet hakkına, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un bireysel başvuru hakkına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun iptal ve tam yargı davası açma hakkına ilişkin düzenlemeleri arasında TSK personeli için ayrıksı hükümler bulunmamaktadır. Dolayısıyla TSK personelinin bu kanunların kapsamına giren konularda ve bu kapsam ile sınırlı olarak yapacakları başvuruların 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunundan bağışık olarak yapılmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Örneğin TSK personelinin mağduru olduğu ve askeri suç teşkil etmeyen bir suç hakkında adli yargı makamlarına suç duyurusunda bulunması, atama işlemine karşı idare mahkemesinde iptal davası açılması, tüketici hakem heyetine başvurulması gibi müracaatların TSK İç Hizmet Kanunu uyarınca silsile yoluyla yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır. 

TSK personelinin, TSK’nın görev, yetki ve sorumluluk alanına giren müracaatları ile TSK bünyesinde yahut TSK’nın faaliyetleri neticesinde meydana gelen olaylar ve TSK personeline ilişkin şikâyetlerinin 211 sayılı TSK İç Hizmet Kanunu ve TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yapılması gerekmektedir. Örneğin, bir asker kişiden şikâyet, atama, terfi, kıdem, şerit rozet verilmesi gibi hususlardaki idari müracaatların TSK İç Hizmet Kanunu ve TSK İç Hizmet Yönetmeliği’nin öngördüğü usulde yapılması gerekir. 

Askeri hizmete ilişkin olsun ya da olmasın TSK personeli için İç Hizmet Kanunundaki usul ve esaslardan bağımsız olarak müracaat edilebilen tek merci TBMM’dir. 6413 sayılı TSK Disiplin Kanununun 15’inci maddesi e fıkrası, konusuna ve amacına bakılmaksızın TBMM’ye yapılan hiçbir müracaat ve şikâyetin usulsüz olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını hüküm altına alarak bu alanda bir istisna öngörmüştür. Bu noktada CİMER’e yapılan müracaatlar üzerinde de durmak gerekmektedir. TBMM’ye yapılan müracaatlara tanınan istisna Cumhurbaşkanlığı’na yapılan müracaatlara tanınmamıştır. O halde Cumhurbaşkanlığına CİMER üzerinden yapılan her müracaat veya şikâyet usulsüz mü kabul edilecektir? Bu soruya somut olaydan bağımsız olarak bir cevap vermek hukuken isabetli olmayacaktır. Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin de uygulamaya ısık tutan kararları bulunmaktadır.

* Bu değerlendirmede somut olayın kendi şartları içinde başvurucunun hangi saik ile beyanda bulunduğu, beyanın hukuki ve fiilî esası, beyan tarzı, beyanın muhtemel yorumları, kamu kurumuna etkileri ve başvurucunun maruz kaldığı yaptırım göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca başvurucunun kamu görevinin niteliği ve bağlı bulunduğu kurumun ulusal güvenlik alanıyla doğrudan ilgili özel konumu, TSK’nın iç düzeni ve hiyerarşik yapısını düzenleyen özel kurallarının varlığı da unutulmamalıdır. Anayasa Mahkemesi, belirli kategorilere mensup kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahale ile onların ifadeyi kullanma biçimlerinin “kurumsal disiplinle uyumlu” ve “sırrı ifşa etmeyen” nitelikte ve “dengeli” olmasının sağlanması için askerî hiyerarşi kurallarına uyma yükümlülükleri arasında bir denge sağlanıp sağlanmadığını olayların bütünselliği içinde gözetecektir. Buna ek olarak BİMER’e yansıtılan konuların kurum içinde tartışılabilmesi ve üst makamlara ihbar edilebilmesine yönelik makul usullerin varlığı, ifade sahibinin bu usullere ne ölçüde uygun davrandığı ve mevcut usullere riayet edilmediğinde kurum içi bilgilerin hangi ölçüde kamuya ifşa olduğu dikkate alınmalıdır. Başvuru konusu olayın kendi şartları gözetildiğinde başvurucu, 2010 yılının Ocak ayına kadar yaklaşık yirmi yıl süreyle GES Komutanlığında çalışmıştır. Bu Komutanlığın kapatılmasını müteakip burada görevli personelin TSK bünyesindeki başka birliklere dağıtılması kapsamında başvurucu 1/1/2012 tarihinde …Piyade Tugayı MEBS Bölüğüne ikmal astsubayı olarak atanmış ve bölükte kendisine ikmal astsubaylığı yanında bir kısım ek görev ve sorumluluk verilmiştir. Başvurucunun bahse konu şikâyet dilekçesi esas olarak yeni görevine ilişkin yeterli eğitiminin olmaması nedeniyle görevlendirmesinin doğru olmadığına yöneliktir. Başvurucu; dilekçede amirlerinin kendisine uyguladığı disiplin cezalarının tarafsızlıktan uzak olduğunu, sağlık sorunlarının, görevleri ile ilgili açıklamalarının ve soruşturmalardaki savunmalarının dikkate alınmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun dilekçesindeki beyanları, kendisine yönelik olan ve hatalı olduğunu düşündüğü bir kısım uygulamayla ilgili kamu otoritelerinden yardım isteme mahiyeti taşımaktadır. Hukuk devletinin gerekleri kapsamında bir askerin kişisel veya görevle ilgili sorunlarını dile getirmesi, bir hak olarak askerî yasalarda öngörülmüş ve bu hakkın kullanımı askerî disiplin ve hiyerarşik düzen içinde belli bir yöntem benimsenerek düzenlenmiştir. Asker kişiler için Türkiye Büyük Millet Meclisine yapılacak müracaat dışındaki şikâyet ve taleplerin 211 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde sıralı amirler takip edilerek yapılması öngörülmüştür. Bu şikâyet usulüne riayet edilmemesi de 6413 sayılı Kanun’da disiplin cezasını gerektiren bir eylem olarak nitelendirilmiştir. Başvurucunun şikâyet dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde dilekçenin saldırgan bir üslupla yazılmış olmasından daha çok yardım isteği ve çaresizliği vurgulayan ifadeler içerdiği anlaşılmaktadır. Başvurucu, özellikle diğer askerî personelin sorumlu olduğu alanlar ile kendi çalıştığı ve sorumlu olduğu alanlar açısından haksızlığa uğradığını ifade etmiş; disiplin cezası uygulamalarında özellikle kendisinin hedef alındığını, sağlık sorunlarının görmezden gelindiğini ve savunmalarının dikkate alınmadığını açıklamaya çalışmıştır. Disiplin amiri, başvurucunun şikâyet usulüne aykırı davrandığından bahisle başvurucuya disiplin cezası vermiştir. Başvurucunun şikâyet konusu ettiği hususların askerî yapı içinde ve sıralı amirler nezdinde çözülebilecek kişisel sorunlar olduğu, askerî makamlara zarar verecek veya itibar kaybı oluşturacak özellik taşımadığı, dilekçenin ulaştırıldığı BİMER’in kamu kurumları içinde yer aldığı ve içeriğinin kamuoyuna yansıtılmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak askerî hiyerarşi ve disiplin içinde bulunanlara yönelik olarak belirli şikâyet usulleri ve bunların dayandırıldığı disiplin yaptırımları bulunmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı söylenemez. Fakat yukarıdaki hususlar dikkate alındığında ve somut olayın koşullarında, kendisini de etkileyen birim içindeki birtakım haksız uygulamalarla ilgili olarak görev yaptığı birimdeki sıralı amirlerine yaptığı başvuruların sonuçsuz kalması nedeniyle Başbakanlığa bağlı bir kamu kurumu olan BİMER’e dilekçe gönderilmesine “uyarma” cezası ile yaptırım uygulanmasının demokratik toplum düzeninde gerekli bir müdahale olmadığı değerlendirilmiştir. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.(Anayasa Mahkemesinin 16.11.2017 tarihli ve 2014/12143 sayılı bireysel başvuru kararı)

* Kamu görevlilerinin görev yaptığı kurumlara dair iddia veya şikâyetlerini usulüne uygun yol ve yöntemlerle açıklama özgürlüğü bulunduğunda şüphe yoktur. Üstelik bir kamu görevlisinin ileri sürdüğü düşüncelerin kesin olarak doğrulanmamış olması, otomatik olarak bir disiplin cezası ile tecziyesini gerektirmez. Bununla beraber somut olayda sebebi ne olursa olsun başvurucu, amirleri ile olan kişisel meselelerini görevine yansıtmış; kamu hizmetinin düzgün bir şekilde işlemesi görevi olduğu hâlde işyeri huzur ve uyumunu olumsuz etkileyecek şekilde amirleri hakkında doğru olmayan ağır isnatlarda bulunmuştur. Bu durumda devletin kamu hizmetinde çalışan bir kamu görevlisi olan başvurucunun söz ve fiilleri ödev ve sorumluluklarına açık bir aykırılık oluşturmaktadır. Yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurulduğunda idare ve mahkeme kararlarında kamu görevlisi olan başvurucunun ifade özgürlüğü ile ödev ve sorumlulukları arasında adil bir denge kurulduğu ve müdahaleyi oluşturan kınama cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı ilgili ve yeterli bir gerekçeyle gösterilmiştir. Ayrıca somut olayda başvurucuya kınama cezası verildiği dikkate alınarak müdahalenin izlenen meşru amaçla orantılı olduğu değerlendirilmiştir. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu sonucuna varılmıştır. (Anayasa Mahkemesinin 29/9/2020 tarihli ve 2017/30798 başvuru numaralı bireysel başvuru kararı)

Anayasa Mahkemesi kararları ışığında kanımca asker kişiler tarafından CİMER’e yapılan müracaat ve şikâyetlerin usulsüz olarak kabul edilebilmesi için söz konusu müracaat veya şikâyetin askeri hizmetin işleyişine dair günlük konuları içermesi ve daha önce sıralı amirlere iletilmemiş olması gerekmektedir. Örneğin belli statüdeki personelin özlük haklarında iyileştirme yapılması, bazı asker kişilere mevzuat değişikliği ile yeni haklar verilmesi gibi taleplerin iletilmesi usulsüz müracaat oluşturmayacaktır. Ancak askeri hizmetin işleyişine dair günlük konularda sıralı amirlere müracaat edip işlem yapma imkanı sunmadan bir asker kişinin doğrudan CİMER müracaatı yapması kabul edilebilir değildir ve usulsüz müracaat veya şikâyet olarak kabul edilmelidir. Aksinin kabulü TSK’nın disiplin anlayışı ile bağdaşmayacaktır. Bu nedenle asker kişiler tarafından CİMER’e yapılan müracaat ve şikâyetlerin her biri mevzuat ve yargı mercilerinin içtihatlarında benimsenen prensipler doğrultusunda kendi şartları içerisinde değerlendirilmeli ve usulsüz olup olmadığına karar verilmelidir. 

Yapılan müracaat ve şikâyetlerin içeriğinde doğru olmayan, saygısızlık, nezaketsizlik, hakaret, tehdit teşkil eden, usulüne uygun verilmiş bir emir nedeniyle amirini eleştiren; askeri nezaket kurallarına uymayan; meslek etiğine aykırı olan hususların ve uygun olmayan hitapların TSK personelinin cezai, hukuki (tazminat) ve idari (disiplin hukuku) sorumluluğuna gidilmesine neden olabileceği dikkate alınmalıdır.

* Sanığın BİMER’e yapmış olduğu müracaatta kullanmış olduğu “Rütbeli personelin mesai çizelgesi bazı generallerimizin şahsi ihtirasları ve hırslarıyla verdikleri sözlü emirlere karşı çıkarılacak kanunlarla korunması gerekmekte olduğunu düşünüyorum” şeklindeki sözlerde geçen “ihtiras” kelimesi Türkçe Sözlükte “Tutku, Aşırı, güçlü istek” olarak, “Hırs” kelimesi de “Öfke, kızgınlık, sonu gelmeyen istek, aşırı tutku” şeklinde tanımlanmaktadır. Sanığın yazısında kullandığı ve katılanın onur ve saygınlığına saldırı oluşturduğu iddia olunan bu sözlerin eleştiri kapsamında kabulünün gerektiği; söylenen bu sözler ile unsurları TCK’nın 125’nci maddesinde açıklanmış olduğu üzere katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici niteliğinin olmadığı ve temyiz konusu sözleri fazla mesai uygulanmasına yönelik şikâyet, tenkit, eleştiri amacıyla söylediği dosya kapsamından anlaşıldığından, dikkate alındığında, sanığın hakaret etme suçuna ilişkin özel kastının da bulunmadığı; bu nedenle maddi ve manevi unsurları itibariyle oluşmayan mesnet suçtan Askerî Mahkemece sanığın beraatına karar verilmiş olmasında hukuka aykırılık görülmeyip Askerî Savcının ve Komutanın temyiz sebeplerinin reddi ile beraat hükmünün onanmasına karar verilmiştir. (As.Yrg.1.D.24.02.2016,2016/115-136)

* Başvuru konusu olayın kendi şartları gözetildiğinde TSK bünyesinde piyade yüzbaşı unvanıyla bölük komutanı olarak görev yapan başvurucunun bahse konu dilekçesi esas olarak görev yaptığı komutanlıkta yürütülen nöbet hizmetlerinde bazı düzenlemeler yapılması ve mevzuata aykırı bulduğu hususların gözden geçirilmesi talebine yöneliktir. Başvurucu, dilekçesinde TSK’nın iç hizmet mevzuatlarına yönelik hükümleri yazarak bu hükümlere dair uygulamada oluşan aykırılıklara değinmiş; kendi istek ve talepleri olduğunu belirterek söz konusu hükümlere ne şekilde uyulması gerektiğini izah etmiş ve ilgili konularda gerekli düzenlemeler yapılmazsa oluşabilecek sorunlardan bahsetmiştir. Hukuk devletinin gerekleri kapsamında bir askerin kişisel veya görevle ilgili sorun ve taleplerini dile getirmesi bir hak olarak askerî yasalarda öngörülmüş, bu hakkın kullanımı askerî disiplin ve hiyerarşik düzen içinde belli bir yöntem benimsenerek düzenlenmiştir. Belirlenen yöntem ve usullere riayet edilmemesi durumu ise 6413 sayılı Kanun’da disiplin cezasını gerektiren bir eylem olarak nitelendirilmiştir. Somut olayda başvurucu, üst komutanlığına dilekçe verdiği için değil dilekçede kullandığı “istek ve taleplerim”, “mevzuatta yeterince açık olup”, “bu husus düzeltilmediği sürece birliğimizde dedikoduya mahal vereceği ve personel arasında husumet yaratacağı kanaatindeyim.” şeklindeki ifadelerin askerlik adabı, askerî yazışma kuralları ve üst/amire hitap kuralları ile bağdaşmadığı gerekçesiyle kınama cezası ile cezalandırılmıştır. Askerlik hizmetinin yerine getirdiği fonksiyonun bir gereği olarak sıkı disiplin ve itaatin geçerli olduğu bir kamu hizmeti türü olması nedeniyle askerî personelden diğer kamu görevlilerine nazaran daha katı bir disiplin beklenmesi doğaldır. Bu kapsamda askerî hiyerarşi ve disiplin içinde bulunan personellerin askerî makamlara sundukları dilekçelerde belli usullere uygunluğun aranmasının ve bunların dayandırıldığı disiplin yaptırımlarının bulunmasının demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı söylenemez. Ancak dilekçedeki üslubun askerî disipline zarar verip vermediği değerlendirilirken de hassas davranılması ve askerî personelin dilekçe hakkının orantısız bir biçimde kısıtlanmasına imkân verilmemesi gerekmektedir. Mevcut bireysel başvuruya konu olaya bakıldığında başvurucu dilekçesinde öncelikle genel olarak nöbet görevinde adaletsizlik oluşturduğunu düşündüğü bazı uygulamalardan bahsetmiş, ardından da “İstek ve Taleplerim” şeklinde bir başlık açarak sözünü ettiği adaletsizliklerin yaşanmaması için nasıl bir uygulama benimsenmesi gerektiğine dair önerilerde bulunmuştur. Yine dilekçede yer alan “Bu husus düzeltilmediği sürece birliğimizde dedikoduya mahal vereceği ve personel arasında husumet yaratacağı kanaatindeyim.” ifadesinde de başvurucu, adaletsiz olduğunu düşündüğü uygulamanın sürdürülmesi hâlinde kendi kanaatine göre meydana gelmesi muhtemel durumları ve sorunları dile getirmiştir. Başvurucunun şikâyet dilekçesi bir bütün olarak değerlendirildiğinde dilekçede saygısız, sert ve kati bir üsluba yer verilmediği gibi önerilerin ardından söz konusu önerileri uygulama inisiyatifinin ilgili komutanlıkta olduğunu belirten “Komutanlık emirlerine maruzdur.” ifadesini kullandığı görülmüştür. Buna göre başvurucunun nöbet hizmetlerinde bazı düzenlemeler yapılmasına yönelik önerilerinin ilgili komutanlığa arzına ilişkin dilekçede kullandığı üslup nedeniyle kınama cezası ile yaptırım uygulanmasının demokratik toplum düzeninde zorunlu bir ihtiyacı karşılamadığı değerlendirilmiştir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. (Anayasa Mahkemesinin 2016/11722 sayılı bireysel başvuru kararı)

1. Müracaat

Müracaat usul ve esasları Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununun 25’inci, İç Hizmet Yönetmeliğinin 41,42 ve 43’üncü maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemelere göre asker kişiler müracaatlarını söz veya yazı ile en yakın amirden başlayarak silsile ile yapmak zorundadırlar. Toplu olarak müracaat yasaktır ancak aynı kapsamlı müracaatların ayrı ayrı yapılması yasak kapsamında değildir. 

İç Hizmet Kanununun 25’inci maddesine göre müracaatlar incelenmeli ve inceleme neticesi hakkında en geç bir ay içinde cevap verilmelidir. Bir ay içerisinde cevap vermemenin tek başına suç ya da disiplinsizlik teşkil ettiğini söylemek mümkün değildir. Bu hususta kanun koyucunun süre öngörmesi idari mekanizmanın daha hızlı işlemesi ile açıklanmalıdır. Dolayısıyla bir aylık süre içerisinde cevap vermeme durumunda somut olayın özelliklerine bakılmak suretiyle ceza ve disiplin hukuku işletilmelidir. 

2. Şikayet

TSK İç Hizmet Kanununun 26’ncı maddesinde; her askerin, gerek hizmete ve gerek zati işlerine ait Kanun ve nizamların kendisine vermiş olduğu hak ve salâhiyetlerin herhangi bir surette haksız olarak ihlal edilmesi veya ihlal edildiğini zannetmesi halinde şikâyet etmek hakkını haiz olduğu; 27’nci maddesinde; şikâyetin söz veya yazı ile en yakın amire yapılacağı, eğer bu amirden şikâyet olunacaksa bir üst derecedeki amire yapılacağı ve bunun gibi her şikâyet edilen amirin geçileceği belirtilmiştir. Müracaat kurumunda olduğu gibi burada da toplu olarak şikâyet yasaktır.

İç Hizmet Kanununun 30’uncu maddesi müracaatlarda olduğu gibi şikâyetlere de gerekli incelemenin yapılarak şikâyet hakkında bir karar verilmesini ve verilen kararın şikâyet edene ve gerekli görülürse şikâyet olunana en geç bir ay içerisinde bildirilmesini öngörmüştür. Bir ay içerisinde cevap vermemenin sonuçları müracaat kısmında izah edildiği gibidir. 

3. Usulsüz Müracaat veya Şikayet Disiplinsizliği 

6413 sayılı Kanun’un 15’inci maddesinde, usulsüz müracaat veya şikâyette bulunmak, subay, astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erler yönünden “Uyarma” cezası verilmesini gerektiren “disiplinsizlik” hâli olarak düzenlenmiştir. Asker kişilerin askerlik hizmetinin işleyişine ilişkin konularda askeri hiyerarşiye dahil olmayan makamlara veyahut sıralı amirleri atlamak suretiyle yaptıkları müracaat ve şikâyetler disiplin amirleri tarafından 6413 sayılı Kanunu uyarınca usulsüz müracaat veya usulsüz şikâyet olarak kabul edilmeli ve disiplin hukuku kapsamında işlem yapılmalıdır.

4. Yalan Yere Şikayet Suçu

Asker kişilerin gerçeğe aykırı hususları şikâyet konusu yapmaları halinde As.C.K.nın 84’üncü maddesinde düzenlenen yalan yere şikâyet suçu veya Türk Ceza Kanununun 267’inci maddesinde düzenlenen iftira suçunun oluşması gündeme gelebilecektir. Her iki suçta da korunan hukuki menfaat ilgililerin lekelenmeme hakkıdır. Asker kişiler tarafından gerçekleştirilen yalan yere şikâyet eylemlerinde şikâyet konusu askeri hizmete ilişkin ise yalan yere şikâyet suçu, askeri hizmet dışında konular ise iftira suçu düşünülmelidir. Yerleşik Askerî Yargıtay içtihatlarına göre yalan yere şikâyet suçunun oluşabilmesi için failin iftira kastı ile hareket etmesi ve şikâyetin tümünün yalan olması gerekmektedir.

* Yalan yere şikâyet suçunun oluşabilmesi için şikâyet edilen hususların doğru olmadığının, yalan olduğunun ortaya çıkması gereklidir. Şikâyet edilen hususların bir kısmının doğru çıkması halinde müsnet suç oluşmaz. (As.Yrg.1.D.1997/131-128 E-K)

* Sanığın üzerine atılı 1632 sayılı Kanun’un 84. maddesinde düzenlenen “yalan yere şikâyet” suçunun şikâyet dilekçesinde yer alan iddiaların tamamının gerçek dışı olduğunun tespiti halinde oluşacağının anlaşılması karşısında, mahkemece şikâyet konusu iddialarla ilgili şikâyet dilekçesinde isimleri geçen ….. tanık olarak beyanları alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik incelemeye dayanan yetersiz gerekçeyle suçun oluştuğu kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. (Yrg.19.Ceza D.2018/8110 E-2019/4951 K)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir